|
|
 |
GERÇEK BÜYÜCÜ NEDİR Çoğumuz büyücüleri, peri masallarındaki gibi iki büklüm olmuş, elindeki sopaya dayanarak yürüyen ihtiyar ve çirkin kadınlar olarak düşünürdük. Bazen de onları, kocaman bir kazanın içinde büyü otları kaynatan, ateşin üstünde tütsüler yakan, süpürge sopalarına binerek havalara uçan cadılar şeklinde gözlerimizin önüne gerirdik. Sonra bir gün hayatımıza Harry Potter girdi ve zihnimizdeki büyücü resmini yeni baştan çizdi. Artık onları, kendilerine ait bakanlıkları, hastahaneleri, okuları olan ve bizim dünyamızda gizli gizli yaşamlarını sürdüren insanlar olarak hayal ediyoruz. Oysa büyücüler, masallarda ya da Harry Potter kitaplarında anlatılanlar gibi uydurma kişiler değildir. Onlar insanüstü büyülü güçleri sayesinde başkalarına zarar verdikleri ya da yardımda bulundukları sanılan gerçek kişilerdir. Bu yazıda geçmişten günümüze kadar gelen geçek büyücülerin hikayesini bulacaksınız... Günümüzde sadece Asya ve Afrika'nın vahşi ormanlarında değil, Avrupa ve Amerika'nın uygar kentlerinde bile mesleklerini sürdüren çağdaş büyücüler vardır. Bize anlamsız gelen garip şarkılar mırıldanıp anlaşılmaz dualar okuyarak iyi ya da kötü büyüler yapmaya çalışırlar. Aşıkları birbirine kavuşturur, tedavisi olmayan hastalıklara büyülü ilaçlar hazırlarlar. Bazıları iyilik yapmaya çalışan büyücüler olarak tanınırsa da, büyük bir bölümü korkunç büyülerle insanlara felaket getiren kötü kişiler olarak bilinirler. Büyücüler zaman zaman korkunç işkencelere çarptırılmışlar, bazen de suçsuz insanlar büyücülükle suçlanarak boş yere öldürülmüşlerdir. Geçmiş zamanlarda yöneltilen bu suçlamalar, fırtınalar yaratmak, gemileri batırmak, tarla ürünlerini yok etmek, korkunç kazalara neden olmak ya da bulaşıcı salgın hastalıkları çıkarmak gibi nedenlerden kaynaklanıyordu. Bu insanlardan bazıları, bir bakışta karşısındakin"öldürebilecek güçte "Kötü Gözlere" sahip olmakla da suçlanmışlardır. Bu kişilerin, çoğu zaman kendilerini eğlendirmek için bile kötülük yapmaktan çekinmedikleri, örneğin, karabasanlı düşlere sebep oldukları, evlerdeki sütleri ekşittikleri, bezelye ya da nohutları kurtlandırdıkları sanılmıştır. Başkalarıyla alay etmek, onların uğradıkları felaketlerden zevk almak büyücülerin en büyük eğlencesi olarak kabul edilmiştir. Bunları yapmak için de yarasa kanı, ölü eti, balık ve fare ölüleri kullandıkları ileri sürülmüştür. Tüm başarısızlıkların, yangın ve su baskınları gibi felaketlerin nedeni, büyücülerin kötü büyülerine yüklenerek çözümlenmek istenmiştir. Eğer, tüm büyücüler ortadan kaldırılacak olursa, dünya üzerindeki herşeyin yolunda gideceği düşünülmüştür. Büyücülükle suçlananlar genellikle kadınlar olmasına karşın, bazen erkekler ve çocuklar da aynı suçlamalarla karşı karşıya kalmışlardır. En korkunç olan nokta, eski çağlarda herhangi bir kimseye, haklı ya da haksız "Büyücü" adı takılabilmiş olmasıdır. O dönemlerin ortak inancına göre; büyücüler tıpkı normal insanlar gibi davranırlar, onlar gibi gezip yürürler ve gerçek kişiliklerini titizlikle gizlerlerdi. onların kolayca şekil değiştirebildiklerine, örneğin, çok güzel bir genç kadın ya da ihtihar bir dilenci olarak görünebildiklerine, hatta istedikleri anda bir hayvan ya da böcek şekline girebildiklerine inanılmıştır. Bu nedenle herhangi bir kimse, örneğin bitişikteki komşu, yakın bir akraba ya da arkadaş, iki yaşantılı bir insan olabilirdi. Gündüzleri Ahmet, Mehmet ya da Ayşe, Fatma olanlar, geceleri korkunç birer canavar şekline bürünebilirlerdi. O halde, bir kimsenin büyücü olup olmadığı nasıl anlaşılacaktı? Geçmişteki Büyücüler Binlerce yıl önce, Babil, Mısır ve Asur'daki erkek ya da kadın tüm büyücüler, geleceği görmelerine yardım eden insanüstü güçlere sahip olduklarını öne sürerlerdi. Gökyüzündeki yıldızları, kuşların uçuşlarını inceleyerek, el falına bakıp avuçtaki, yüzdeki, vücuttaki çeşitli benlerden anlam çıkarmaya çalışarak geleceği saptamaya çalışırlardı. Ayak izlerinden, kişilerin kullandıkları eşyalardan kalem ya da boya ile çizilmiş resimlerden, tütsülerden, kokulu otlardan yararlandıklarını söylerlerdi. Ayrıca çeşitli ilaçlar, zehirler, mutluluk, mutsuzluk ve aşk iksirleri satarlardı. Krallar, hükümdarlar bile zamanın büyücülerine önem verirler, onların düşüncesini almadan hiçbir işe girişmek istemezlerdi. Hatta savaşa girmeden önce, özel kahin-büyücülerine danışıp aldıkları yorumlara göre hareket ederlerdi. Bu tür kahin-büyücüler, sihirbazlık ve falcılık da yaparlardı. Uzak yerlerdeki herhangi bir kişinin ne yaptığını, nerede olduğunu ve hatta ne yapmak istediğini bile söyleyebileceklerini öne sürerlerdi. Eski İbraniler de büyücülüğe inanırlardı. Tevrat'taki, "Büyücüleri aranızda yaşatmayın!" sözleri, Avrupa ve Amerika'da korkunç bir büyücü avının başlamasına neden olarak binlerce kişinin öldürülmesine yol açmıştı. Eski Yunan büyücüleri, ay ve ölüm tanrıçası olarak tanıdıkları HECATE 'nin kendilerine kuvvet verdiğini sanırlardı. Bu büyücüler, güya büyük bir sihirbazlık hüneriyle hortlakları ayaklarına çağırırlar; insanları deli ederler; çeşitli otlardan tehlikeli zehirler yapar ve ölü eti yerlerdi. Bu gibi, tehlikeli büyücüler, Yunanistan'ın en çok "Tesalya" bölgesinde bulunurdu. Yunanlıların kötü büyücüleri olduğu gibi iyi büyücüleri de vardı. Bunlar tarlalardaki ürünlere bereket getirirler, savaşlarda düşmanı yenik düşürürlerdi. Bazıları, gemicilere "Rüzgar Torbaları" satarlardı! Denizlerde ansızın rüzgar kesildiği zaman yelkenli gemilerin hareket etmelerine olanak olmadığından, en iyi çare, büyücülerin kuvvetine inanmaktı! Rüzgar satan büyücüler, insan üstü bir güçle topladıklarını söyledikleri rüzgarları, kumaş torbalar içine üçer gemici düğümüyle bağlayarak gemicilere satarlardı. Düğümleri çözer çözmez rüzgarlar dışarı fırlar, gemilerin yelkenlerini şişirirdi! Düğümleri çözünce, rüzgar dışarı fırlamazsa ne olurdu? O zaman, ya o rüzgar torbası kötü duaya uğramıştı ya da sahte bir büyücü onları aldatmış demekti! Eski Romalılar da iyi olsun, kötü olsun, tüm büyücülerden korkarlardı. Bazı Romalı hükümdarlar ülkedeki tüm büyücüleri sınır dışı etmişlerdi. Zaman zaman, büyücülük yaptığı sanılan kuşkulu kimseler, uçurumlardan aşağı atılarak öldürülüyorlardı. Avrupa'nın ilk büyücü avı, M.S. dördüncü yüzyılda Roma kentinde başlamıştı. İmparator Valens , büyücülükle uğraşan herkesi en ağır şekilde cezalandırmaktan çekinmiyordu. Hatta, hastaları iyi etmek için çeşitli otlar kaynatarak ilaç yapmaya çalışanları bile ortadan kaldırıyordu. Midesindeki ağrıyı durdurmak için, kendi kendine sihirli kelimeler mırıldanan bir çocuk ölümle cezalandırıldı. Zamanın din adamları, büyücülere, şeytan tarafından yönetilen kötü ruhlar gözüyle bakıyorlardı. "Büyücü" kelimesi yeni bir anlam kazanmıştı artık. Bu anlama göre büyücüler, doğrudan doğruya şeytanın kendisinden ya da putperestlerin tanrılarından insanüstü kuvvetler alan kimselerdi. İlk önceleri, büyücülükle suçlanan kimseler çoğunlukla ağır cezalara çarptırılmak yerine, bu işlerden el çekmeye ya da günah işledikleri için oruç tutmaya çağırıldılar. Bazen de, para cezalarına çarptırılırlar ya da bir süre tutuklanırlardı. Geniş anlamda ilk büyücü avı, on üçüncü yüzyılda Roma Katolik Kilisesi tarafından bir soruşturma(Engizisyon) ile başlatıldı. Bu soruşturmanın amacı, "Dinsizleri" araştırıp bularak cezalandırmaktı. Bu dinsizler, kilisenin öğretilerine inanmayan kişilerdi. Büyücülere şeytanın uşakları dendiği için, onlar herzaman Tanrı'nın da düşmanıydılar. Bu yüzden dinsiz sayılıyorlardı. Soruşturma yönetimi bu kimselere işkenceler yaptırıyor, gerekirse bunları yakarak ortadan kaldırıyordu. On dördüncü yüzyılda "Kara Ölüm" denilen bir hastalık salgını, Avrupa'da yaşayan insanların üçte birini yok etti. Büyücüler, bu salgın sırasında içme suyu kuyularını zehirlemek ve şeytanla birlik olarak hastalığı çevreye yaymakla suçlandılar. On dördüncü ve on beşinci yüzyıllarda, kötü büyücülerin sayısı gittikçe yükseldi. Hatta o kadar yükseldi ki, tüm Avrupa ülkeleri sanki onlar tarafından yönetiliyordu. Kristof Kolomb, Amerika'yı bulduğu sıralarda, büyücüler arasında kitlesel tutuklanmalar ve cezalandırmalar sık sık görülür bir duruma geldi. Bu arada yüzlerce yıl boyunca, binlerce suçsuz insan asılarak ya da yakılarak öldürüldü. |
|
 |
|
|
|
|